Hani dünyaya ağlayarak gelmişiz ya, herkes ona kendince bir mana yüklemiş, örneğin denmiş ki “dünya o kadar kötü bir yermiş ki bebek ciğerlerine ilk oksijeni çekip, poposuna şamarı yediğinde anlarmış dünyanın kaç bucak olduğunu”... Yaşam için de çok şey söylemiş insanoğlu, onu tarif etmek herkesin yaşadığı değerler silsilesi içinde, bulunduğu noktadan gördüğü, anladığı, tattığı kadarıyla bambaşka yorumlara neden olmuş. Cefasını çeken de varmış sefasını süren de... Ne yaparsak yapalım bunların hepsini biz insanlar yaratırız aslında. Sonra yarattığımız şeye inanırız ve inandığımız kadar varızdır bu hayatta...
Algılarımızı besleyip biçimlendirdiğimiz her unsur yine bizim beynimizin hikâyelendirdiği olaylar üzerine kurularak gerçeğe dönüştürüldüğünden, iğneyi, çuvaldızı üreten de nereye batıracağını şaşıran da bizizdir. Çünkü her şeye bir kulp buluruz ve anlamak istediğimiz gibi anlar yorumlamak istediğimiz gibi yorumlarız. Bilmek istediğimiz kadar bildiğimizi, görmek istediğimiz kadar gördüğümüzü “en” sanırız... İşte bu noktada “Kaktüsümden Kopardığım Çiçekler”, bir anlamda sizleri seçtiklerimle düşündürmeye sevk edebilir mi? Her ne kadar kaktüs deyince aklımıza iğnesi, iğne deyince de bir şekilde elimize batmış bir iğnenin acısı gelse de bir kaktüsün hayata ve varlığın önemine dair zekice bir hatırlatması vardır belki de! Hatta bunu anlayabilirsek, nasıl bir ön yargıyla donatıldığımızı da bizlere en iyi kanıtlayan bir örnek olur; basitçe... En güzel çiçeği, dikeni en sert ve acıtan bitkiler açmış; sen bilmesen de... Ya da tel örgülerin ardına saklanan gülü ulaşılmaz bir cazibe hâline getiren dikeni midir; gülü düşününce!
Bir kaktüsün senede bir gün çiçek açtığını ya da bunun için yıllarca sabırla geçirdiği mücadeleden habersiz olunca, bilmezsin, bir kaktüs de yaşar hayatı; dikenince... Sizlere sunduğum vecizelerim de -her olaya kendi penceresinden bakmaya alışmış, kendi manzarasından çıkamayan- biz insanların, bir anlamda elini kanatabilir. Bu noktada okuyan da -kendini ve doğayı bildiği kadarıyla- farkını ortaya koyacaktır. Gülü mü yoksa dikeni mi en çok seçtiğini ya da her ikisini kendi içinde olduğu gibi kabul edip, hayatta her şeyi kendi öz yeri içinde değerlendirerek, gereksiz mana yüklemeleri yapmadan alıp seçimini yapacaktır. Bir anlamda sorgulama rutinimizin hemen yanına başka bir pencere açmanız için daha zorluyor, çerçeveye gerek görmeden, bakmanızı dilediğim gökyüzünü keşfetmeniz ve anlamak istediklerinizden kaktüsün dikeninden gül çeker gibi sıyrılıp çıkmanız dileğiyle...